28 Mart 2012 Çarşamba

mutfakta biri mi var?: cupcake



sanırım sonunda favori cupcake tarifimi buldum :) tadı tam yerinde, istediğim kabarıp gerçekten top kek gibi gözüküyo, üstü kıtır ama içi yumuşacık :) tarifindeyse hiç bir alengirikli şey yok yarım saat için de yapıp yiyebilirsiniz o derece kolay. 

malzemeler:
* 2 yumurta
*1 çay bardağı toz şeker
* 1 çay bardağı süt
* 1 çay bardağı sıvı yağ
* göz kararı un
* kabartma tozu

* tarif basit her zamanki gibi önce yumurta ve şeker sonra sıvı malzemeler en sonda akışkan bir kek hamuru olana dek un ve kabartma tozu
* ben hamuru hazırladıktan yarısını sade olarak silikon kek kalıplarına üstlerinde birer parmak boşluk bırakarak paylaştırdım. kalan yarısınaysa bir çorba kaşığı kadar kakao, kıvamı dengelemesi için 2 kaşık kadarda süt ve bir avuç damla çikolata ekledim. 170 derece fırında 20-25 dk pişirdim.
* e tabi sade olan kekleri öyle bembeyaz bırakmaya içim el vermedi :) dün yaptığım ayva tatlısının dibinde kalan şerbeti/suyu içine çok az portkal kabuğu rendesi ekleyip bir taşım kaynattım. içindeki ayva çekirdekleri sayesinde daha kıvamlı bir sos elde ettim . ılık keklerin içlerine sıkma torbasıyla bu ayvalı sosu sıktım. olayı abartıp birazda üzerlerine döktüm böyle yanardağ gibi top keklerim oldu :) ayvanın hafifi mayhoş tadı da keke çok yakıştı. denemek isteyenlere şimdiden afiyet olsun...

not: ölçülerde çay bardağı olarak eski küçük olanlardan değilde büyük çay bardaklarından kullandım.

sparkle...





24 Mart 2012 Cumartesi

kundakçı- chris cleave & yalan söylemeyeceksin- jurgen schmıeder


***Dikkat! spoiler içerir***

ard arda okuduğum çok etkilendiğim iki kitaptan bahsetmek istiyorum. öncelikle ikiside sürükleyici merak uyandırıcı ve hepsinden önemlisi gerçekçi romanlar (yalan söylemeyeceksin gerçek bir hikaye daha doğrusu). 


Arka Kapak

"Aptal değilsiniz. Kusursuz anne diye bir şey olmadığını biliyorsunuz. Diğer pek çok kitap size olduğunu söyleyecektir ama bu kitap size yalan söylemeyecek.

Zayıftım ve ihanet ettim ve cezalandırıldım ama Tanrım bütün bunlar sırasında çocuğumu sevdim. Sevgi hiçbir zaman yıkılmamak ve size yaptıkları şeylerden daha güçlü olduğunuz anlamına gelir. Bunun doğru olduğunu biliyorum; çünkü yangını yaşadım ve ben sevginin hayatta kalabildiğinin kanıtıyım. Kusursuz bir anne değilim ama size kusursuz gerçeği anlatacağım çünkü burada siz ve ben konuşuyoruz.

Bu benim hikâyem. "


kundakçı; bir annenin mektubu aslında. oğlunu ve kocasını terör saldırısında kaybetmiş bir annenin usameye yazdığı mektubu... bir kadının endişeleri ihaneti dibe vuruşu ayakta kalmaya çabalayışı hayata tutuşu birazda hayatın ona ısrarla tutunuşu. bir insan ancak bu kadar anlatabilir yaşadıklarını hissettiklerini yatıklarını açıkça utanmadan gizlemeden sanırım. biraz tokat gibi bir kitap aslında yok artık dediğiniz anlarda empatinin dibine vurup  o acıyı içinizde hissettiğiniz anda inen yeni bir darbeyle sarsılmanıza neden olan sarsıcı bir roman. endişe, korku acı, öfke... dahada önemlisi etrafımızda olan bitenlere çokda yüzeysel bakmamamızı hatırlattı bu kitap bana. görünenin altında neler yatıyor, herşey bize anlatıldığı gibi mi, kimler neler biliyor, nelere göz yumuluyor, kaç kişi gözden çıkarılıyor, kimler biliyor, bu ağırlıkla nasıl yaşanır, nasıl rol yapılır, susmak bu kadar mı koyar adama, yada susmak-unutmak bir kaç banknot destesiyle bu kadar kolaymıdır, hayat ne kadar vurabilir ki bir insana, yaşamak yaşamakmıdır yada biyerden sonra yoksa sadece nefes alıp vermek zaman doldurmak mı, eskisi gibi olur mu bişeyler, yine hissedilir mi duygular...kitaptan bana kolay sorular bunlar...

(not: kitapta yer alan anneyi hiç sorgulamadım şimdiye kadar, olaylardan çok duygulara takıldım ben. ahlak açısından bakmadım olaya bir anne kocasını aldatan bir kadın ayıp mıdır günah mıdır bilmiyorum. zaten bu bir roman hayal ürünü üstüne üstlük kimsenin ahlakını ahlaksızlığını anneliğini sorgulamak bize düşmez, bazı şeyler yaşanmadan bilinmez hem herkesin başına gelenlerle başa çıkma şeklide farklıdır. o kadın için yaşadığı cinsel ilişkiler bir kaç dakikalığınada olsa yaşadıklarından uzaklaştırıyor herşeyi unutturuyor olabilir ona aynı durumda sizin için cinsellik düşünülemezde olabilir. bu bi yaşam şekli bu bi davranış başa çıkış şekli sonuçta. yaşananlar çok ahlaksız bu kitabı sevmedim ben şeklinde bir yorum kitaba haksızlık olur bence)





Arka Kapak
"Süddeutsche Verlag'da gazeteciyim ve Münih'te yaşıyorum. Futbol, bilardo ve Amerikan futbolu hakkındaki bilgilerim sayesinde, kendime spor servisinde bir iş buldum.
Özel bir insan değilim. Orta boylu ve orta kiloluyum, ortalama bir zekâm var ve ortalama bir eğitim aldım. Ben herkesim. Eğer bir şarkı hoşuma giderse, kesinkes listelere girer. Televizyonlarda akşam haberlerinden sonra yayınlanan Amerikan dizilerini ve büyük sinemalarda gösterilen filmleri izlerim. Cumartesi geceleri spor programlarını seyreder, pazar günleri de arkadaşlarımla maçları konuşurum.
Ben sıradanım. Ve sıradan her insan, yalan söyler.
Feragatin ne olduğunu çoktan unutmuş bir toplumda, bir şeyden feragat etmenin ne anlama geldiğini konuştuğumuz bir yazı işleri toplantısı. Çikolatasız, televizyonsuz, cep telefonsuz bir hafta geçirmek gibi, her türlü yaratıcılık ölçeğinde dibe vurabilecek türden son derece sıkıcı öneriler var. Biri "yalan söylemeden bir hafta geçirmek" önerisini atıyor ortaya. Oda birdenbire sessizliğe bürünüyor. Sonra biri gülüyor ve hiç kimsenin yalan söylemeden yaşayamayacağını, böyle bir şeyi denemenin aptallık olacağını söylüyor. Ben bunu deneyeceğim. Yapılan birçok araştırmaya göre insan günde ortalama 200 defa yalan söylediğinden, toplam 8000 yalandan feragat edeceğim.
Önümüzdeki 40 gün için niyetim, ne pahasına olursa olsun açık ve dürüst olmak. Her zaman. Nezaket hissi yok, diplomasi yok, herhangi bir şeyi olduğundan daha güzel gösterme çabası yok. Beyinle ağız arasında filtre yok. Birlikte olduğum insanlara karşı dürüst olacağım. Onlara uysa da uymasa da. Bana uysa da uymasa da.
İlk seferimi çoktan ardımda bıraktım. Bir demiryolu çalışanına hakkında ne düşündüğümü söyledim. Tamamen dürüsttüm. Çok iyi bir histi. Bu şekilde devam edebilir. 40 gün, 7999 defa daha..."





yalan söylemeyeceksin ise bir deney . hiç yalan söylemeden geçirilecek 40 gün. kitabı okuyana kadar gün içinde bu kadar çok yalan söylediğimizin bile farkında değildim aslında. hoşlanmadığımız komşumuza sabah iyi günler dememiz, sokakta yanımızdan geçen birinin çok hoş gözüktüğünü düşünüp söylemememiz, veznedeki görevliye tavırlarından dolayı sinirlendiğimizde susup içimizden küfür etmemiz, iş arkadaşımıza aslında başarılı olmadığını düşündüğümüz bir konuda iyi iş çıkardın dememiz, tadında bir eksiklik olduğunu düşündüğümüz yemek için çok lezzetli dememiz... liste uzayıp gidiyor. hem sadece söylediklerimiz değil söylemediklerimizinde bir yalan olduğunu hatırlatıyor bize. "susmak yalan söylemektir, çoğunluklada korkakça bir yalan" diyerek. peki doğrular nasıl söylenir, dürüstlük nasıl bişeydir, tarzı uslubu nedir nasıl yapılır ki bu? etrafımızdaki insanlar bunu nasıl karşılar kaç yumruk yenilir yada yumruk beklerken içten bir gülümseme gelebilir mi? dürüstlük hep iyimidir arda bir ufak yalanlarda olmalı mıdır hayatta? en başında belirttiğim gibi çok doğal çok içten bir paylaşım olmuş bu kitap. yazarını daböyle bir deneyi yapmaya cesaret ettiği için kutlamak gerekir bence :). kitabın sonunda yazarın geçirdiği bu ilginç 40 günden sonra dünyaya gelen ve tüm çocuklar gibi yalan söylemeyi beceremeyen oğlundan öğrendiğini söylediği ve elinden geldiğince uymaya çalıştığını söylediği 15 maddelik bir liste var burda paylaşmak istediğim. 


" 1- biri sana gülümsediğinde, sende ona gülümse.

2-acıktığında, bunu belirt.

3- bir şeyin tadı hoşuna gitmediğinde başka bir ley iste.

4- kimse seninle ilgilenmiyorsa, dikkati kendine çekecek bir şey bul.

5- eğer elbiseyle dolaşmak istemiyorsn, onları üzerinden çıkar.

6- kimsenin seni etkilemesine izin verme. keyfin yerindeyse gül, değilse bunuda herkese göster.

7- insanın mutlu olmak için lükse ihtiyacı yok. yumuşak bir bahtaniye, sevdiğin insanlar ve bir parça yemek fazla fazla yeter.

8-sahte utanca gerek yok. bir şey canını sıkıyor yada üzüyorsa, hemen göster.

9-bir insan canını sıkıyorsa başını çevir ve daha ilginç bir şeylerle uğraş. hayat can sıkıcı insanlara vakit ayıramayacak kadar kısa.

10- eğer birini sevmiyorsan ona hakaret etmene gerek yok. onu görmezden gelmen kafi.

11- güldüğün zaman kimse elbisendeki kire dikkat etmez.

12- annene, babana ve ene iyi arkadaşlarına karşı kibar ol.

13- dünyanın kıçını yalaması gerekiyorsa, bırak yalasın

14- biriyle tanıştığında ona gülümse.

15- bir şey sana çok zor geliyorsa, bu onu denemeyeceğin anlamına gelmez"




bu kurallara bizimde hayatımızda yer verebilmemiz dileğiyle...




sparkle...




not: fotoğraftaki el temizleme jeli evdeki ufaklığa aldığım yemlerin kolisinden çıkan bir hediye. online alışveriş yapılan sitelerin böyle küçük hediyelerine rastlıyorum ancak bu hediye küçücük kırmızı kurdelesiyle gülümsetti beni özel hisettirdi kendimi:). www.juenpetmarket.com 'a teşekkür ederim bu minik jestleri için...






4 Mart 2012 Pazar

manyetik oje çılgınlığı

manyetik oje furyasına herkes katıldı. flormar, golden rose, pastel. sürekli olarak ulaşabildiğimiz uygun fiyatlı bu 3 markada bu seriden ojelerini piayasa sürdüler. ben bu furyadan payıma düşenleri aldım ilk etapta ne yalan söyliyim oldukçada sevdim. ancak üç markanında birbirine oldukça yakın renkleri olduğunu farkettim. hepsinin renk seçeneklerine akarken bu bilgiyide sizinle paylaşiyim dedim. 

bunlar flormarın renkleri:



golden rose:



pastel:



gördüğünüz gibi pastelin 3 rengide diğer markalarda var. flormarsa genel olarak biraz daha koyu ve canlı renklere yer vermiş sanırım. fiyatlarına bakıcak olursak da flormar 5tl, golden rose 6,9tl, pastel 7,5 tl.

sparkle...

flormar magnetic twist 03 ve kavala kurabiyesi


golden rose dan sonra sıra flormarın manyetic serisine geldi. açıkçası flormarın manyetik furyasına katıldığından haberim yoktu watsonsta dolaşırken görünce şaşırdım. denemek için 03 nolu açık yşil-dore rengini aldım. bu ojenin diğer markalardan en büyük farklılığı mıknatısı olmuş. mıknatıs kavisli bir biçimde tutmanızı kolaylaştırması için ovan bir plastik parçanın içinde monte edilmiş olarak çıkıyor kutunun içinden. tırnak şekline daha uygun olduğundan daha düzgün sonuçlar elde edebiliyorsunuz. tabi becerebilirseniz. ben çoğu zaman aparatın içine tırnağımı yerleştirirken ya tırnağımı mıknatısa değdirdim yada değmesin diye çok uzakta tutup etki etmemesine neden oldum. bir kaç denemeden sonra elim alıştı fakat yinede baya bir uğraştım. birde başparmağımda tırnağım uzun olduğundan tırnak diplerime mıknatıs ne yaparsam yapayım etki etmedi. öyle olunca bende baş parmağımı golden rose'un mıknatısı ile şekillendirdim. iki mıknatısı karşılaştırınca golden rose biraz daha seyrek çizgülü gibi geldi bana fakat flormarınkinden daha yüksek bir çekim gücü var. ancak fark çokda belirgin değil iki tırnağımında fotoğraflarından bunu görebilirsiniz.

en sondaki fotoğraflardaki konuk oyunucumuz ise "kavala kurabiyesi". kendisi muhteşem yoğunlukta bol çikolatalı tereyağlı, kendinizden geçmenize neden olacak güzellikte bir kurabiye. bu kurabiyeleri Cafe Fernando da görmüş uzun süredir yapmak istiyordum. bu hafta bir fırsatı bulunca denedim. ilk denemem hüsranla sonuçlandı :/ taş gibi yayılmış içinde kıtır kıtır şeker kristalleri olan bir kurabiye elde edince inat ettim ikinci denememde biraz daha dikkatli olup bu güzelleri yaptım :). kurabiyenin tarifine burdan ulaşabilirsiniz. benim bi amatör gözüyle size tavsiyem ise tarife tam olarak uymanız. yağ ve şekeri iyice çırpmaya üşenmeyin ve hamurunuzu en az 3 saat buzdolabında bekletin :) 

sparkle...





1 Mart 2012 Perşembe

golden rose magnetic 02

gri, mavi, lacivert kombinasyonuyla gönülleri fetheden bir oje:) mıknatısla uygulamak biraz uğraştırsada bu sonuca değer çok sevdim :)